Belgrad’da metro ulaşımı yok. Ancak yer
üstünde hareket eden trenler ve otobüsler mevcut. Otobüs ve trenlerde aynı kart
kullanılabiliyormuş, ve büfelerden alınıp içine kontör yüklenebiliyormuş, hatta
o şekilde daha da ucuz oluyormuş, ama ben her seferinde şoförden bilet almak
suretiyle otobüs kullandım, tek biniş 150RSD ve inanır mısınız, bindiğim çoğu
otobüste, şoföre para uzattığımda, gerek yok, geç gibi bir işaret yapıp beni
içeri yönlendirdi. Sırp dünyasında otobüse biletsiz binmek gelenek gibi bir
şeymiş, ama yine de arada kontroller olabiliyor ve özellikle turistleri cezasız
bırakmıyorlarmış. Ben o kadar otobüse bindim, en fazla 1-2 kere bilet aldım,
diğerlerinde şoför istemez, geç dedi bana, bende ne olur ne olmaz diye şoföre
en yakın noktada bekledim ayakta (hani olurda kontrol olursa, onun yüzünden
bilet alamadım demek için), ama havalimanına giderken bilet aldım ve iyiki de
almışım çünkü kontrol oldu, bir duraktan aynı anda 3 kapıdan 3 görevli bindi,
kontrol dedi, başladılar biletleri kontrol etmeye. Bir kadının bileti yoktu, kadın epey kavga
etti görevli ile ve görevli kadını otobüsten indirdi, kadında da iner inmez,
hızlı hareketlerle uzaklaştı, otobüs hareket ederken adam hala peşinde el kol
işaretleri ile koşturuyordu. Ne yaptı
acaba teyze ,verdi mi cezayı çok merak ediyorum.
Belgrad’da otobüs kullanmak biraz zor, çünkü
pek çok durakta, otobüsün gideceğine yöne dair bir plan yok, dolayısıyla
binerken şoföre sormak gerekiyor, ama tabi pek çoğu İngilizce bilmiyor,
anlaşmak gerçekten biraz zor oluyor.
Belgrad’da harita kullanmak biraz zor, çünkü
halen kiril alfabesi kullanıyorlar. Elinizdeki harita latin alfabeli ancak
sokak isimlerinin pek çoğu (eğer turistik bir yer değil ise), sadece kiril
alfabesi ile yazıyor, dolayısıyla harita üzerinde biraz tepinmek zorunda
kalıyorsunuz. Ben haritasını okuyamadığım şehirlerde çok rahatsız hissederim
kendimi, Belgrad ne yazık ki benim için biraz öyle oldu.
Belgrad gezmeye bence Kalemegdan’dan
başlanmalı, yani ben biraz karışık gezdim Belgrad’ı ama daha düzenli olması
için size Kalemegdan’dan başlayan bir gezi güzargahı vereceğim. Bence
Kalemegdan’I esas alıp aşağı doğru inmek daha doğru bir gezi planı. Aşağıda yer
alan planı ben bölmeyeceğim, ancak 2 gün bu plan için oldukça yeterli
olacaktır. Ben Belgrad’ı geniş geniş 3 günde gezdim.
Belgrad alış veriş zengini bir ülke değil,
öyle Amerika’daki gibi outletler felan yok, Usce alış veriş merkezi kaldığımız
Hyatt Regency’e çok yakın olduğu için
1-2 defa uğradım, ancak fiyatlar Türkiye’den daha yüksekti. Sadece %70’lik
sketchers kampanyasından kuzucuklara 2’şer ayakkabı aldım o kadar. Sketchers’ın
yanan ışıklı ayakkabılarına bayılıyoruz biz...
Önce biraz Belgrad’da Osmanlı tarihini
anlatayım size;
Belgrad’ın fethi, 29
Ağustos 1521 günü Belgrad’ın Kanuni Sultan Süleyman
komutasındaki Osmanlı Ordusu tarafından fethedilmesi olayıdır.
Belgrad Kanuni Sultan Süleyman’ın aynı zamanda ilk fethidir. Fethin ardından
daha önce kaleyi iki kez kuşatıp alamamış olan Osmanlılar hem dedelerinin
başaramadığını başarmış hem de Orta Avrupa kapılarını sonuna dek
açmış oluyorlardı. Belgrad daha önce de II.
Murat ve Fatih
Sultan Mehmed döneminde kuşatılmış ancak alınamamıştı.
Osmanlı döneminde Belgrad gibi
birçok Sırp şehirleri geliştiler ve büyüdüler. Müslümanlığa geçen Sırpların ve
Osmanlı Devleti'nin diğer bölgesinden göç eden Müslümanların bu şehirlere
yerleşmeleri sonucu bir Osmanlı karakteri kazandı. Hıristiyan Sırplar daha
ziyade köylerde tarımla uğraşmayı tercih ettiler. Belgrad gelişip büyümesine
karşılık 17. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı-Avusturya
çekişmelerine sahne oldu. Osmanlıların II. Viyana Kuşatması'ndaki yenilgisini fırsat
bilen Avusturyalılar Belgrad’a kadar ilerlediler ve Osmanlıların toparlanmasına
fırsat vermeden şehri kuşattılar. Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları gerçekleşen
bu kuşatma sırasında Belgrad Kalesi 8 Eylül 1688’de Avusturya’nın
eline geçti. Osmanlıların yoğun baskısıyla şehir 2 yıl sonra geri alındıysa da
tahribatın boyutları çok büyüktü. Osmanlılar kısa sürede şehri imar ettiyse
de 1717-1739 ve 1789-1791 yılları
arasındaki Avusturya saldırıları ile yeniden tahrip edildi. 18.
yüzyıl boyunca Belgrad dönem dönem Avusturya'ya (Pasarofça Antlaşması), dönem dönem de Osmanlı
egemenliğine girdi (Ziştovi Antlaşması).
19.
yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da
halkı Osmanlı egemenliğine
karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başladılar. Ayrıca buradaki yeniçerilerMüslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı
iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan
bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı
destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a
girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara
Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Savaşın bitmesinden
sonra Osmanlılar Sırbistan'daki
isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül
1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya
kaçtı.
Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen
Sırplar Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir
sonuç alamayınca tekrar isyan ettiler ve hareketleri Ruslar tarafından
desteklendi. Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir
Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti, Sırpların yeni önderi Miloş Obrenoviç'i Baş Knez olarak tanıdı ve
Sırplar'a bazı imtiyazlar verilmesini kabul etti. Kara Yorgi de Sırbistan'a
geri döndü ama kısa bir süre sonra Miloş Obrenoviç'in emriyle 1817 yılında
öldürüldü. Sırpların kurduğu Sırp Prensliği önce Osmanlı Devleti'nin
denetimi altında yaşadı. 1867 yılına kadar Osmanlılar Belgrad'da bir
birlik bulundurmaya devam ettiler. 1878 yılındaki Berlin Antlaşması'yla Sırbistan tamamen
bağımsız oldu ve 1882 yılında
Sırbistan Krallığı ilan edildi.
Yakın tarih;
II. Dünya Savaşı boyunca Yugoslavya
topraklarında acımasız bir soykırım yaşandı. Yahudi ve Çingeneler'in büyük bir
bölümü ortadan kaldırıldı. Hırvatistan'da çok sayıda Sırp öldürüldü. Faşizme
karşı halk arasında başlayan direniş hareketleri iki grupta toplanıyordu:
Birisi işgalden önce Yugoslavya Ordusunda görevli olan Albay Draža Mihailović
'in önderliğinde kurulan ve Çetnikler olarak
bilinen çetelerdi. Diğeri ise Josip
Broz Titoyönetimindeki Yugoslavya Komünist Partisi'nin Temmuz 1941'de başlattığı
silahlı ayaklanma hareketiydi. Kendilerine Partizan adı veren bu kuvvetlerSovyet birliklerinin
ortak harekatıyla Ekim 1944'te Belgrad'ı ele geçirdi. 1990'ların başında
Doğu Bloku'nda başlayan çözülme Yugoslavya'yı da etkiledi. 1992 yılında Slovenya, Hırvatistan, Makedonya Cumhuriyeti ve Bosna-Hersek Yugoslavya'dan
ayrılarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. 2001 yılında
Yugoslavya adı kaldırıldı ve son olarak 4 Şubat 2003'de ülkenin resmi ismi Sırbistan-Karadağ olarak değiştirildi. Karadağ, 21 Mayıs 2006 tarihinde
yapılanreferandumla bağımsızlık
kararı aldı. 3 Haziran 2006'da parlamento
Karadağ'ın bağımsızlığını ilan etti. Böylece Yugoslavya'nın son kalıntıları da
ortadan kalktı. Sırbistan tekrar kendi başına bir ülke durumuna geri
döndü. 17 Şubat 2008 tarihinde de Arnavutların çoğunlukta
olduğu Kosova bölgesi
bağımsızlığını ilan ederek Sırbistan'dan ayrıldı.
Başlayalım Kalemegdan gezimize;
Kalemegdan,
genişçe bir park ile başlıyor, zaten girişinde seyyar dükkanlarda pek
çok hediyelik eşyacı mevcut. Önce sola doğru seyir terasına değil, sağ tarafa
doğru İstanbul kapısına yürümek daha güzel bence. (herkes sola seyir terasına
yürüyor, ama bence önce İstanbul kapısı yönünden başlayın siz, ben baktım Tur
rehberleri bu kapıdan başlıyor)
Kalemegdan tarihi, antik döneme kadar
gidiyor. Kale ve Meydan adlarından oluşuyor. Kale, 1521 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına
katılmıştır. Belgrad’ın Osmanlı sultanı Muhteşem Süleyman ve 250.000 askeri
tarafından alınması 28 Ağustos 1521'den önce olmadı, şehir bu vesileyle yerle
bir oldu ve neredeyse bütün Hristiyan nüfus (Sırplar, Macarlar, Yunanlar, Ermeniler vb.) İstanbul'a
bugün Belgrad ormanları olarak bilinen bölgeye[1] gönderildi.[2] Belgrad
bu dönemde Osmanlı Avrupa’sında İstanbulile
birlikte 100.000 nüfusu aşan 2 şehirden biriydi ve bir sancak hâline getirildi.
Karadjordje (Kara George) Kapısı
Ana Kalemeydan Parkı ile Yukarı Kasaba’yı
(İstanbul kapısının iç bölgesi) bağlayan kapıya Türklere karşı ilk ayaklanmayı
organize eden lider Karadjordje adı verilmiş. 1807 yılındaki Belgrad Kalesi
kuşatması sırasında bu kapıdan geçerek isminin verilmesine sebep olmuş.
Karadjordje Türkler için sürekli bir sıkıntı olmuş. Öyle ki bu kapıdan geçmesi gibi hatıraları silmek amacıyla Ana Kalemeydan’a uzanan köprüyü yıkmışlar ve kendisini de mahkum etmişler. II. Dünya savaşının ardından kapı restore edilmiş ve tekrar kullanıma açılmış.
Karadjordje Türkler için sürekli bir sıkıntı olmuş. Öyle ki bu kapıdan geçmesi gibi hatıraları silmek amacıyla Ana Kalemeydan’a uzanan köprüyü yıkmışlar ve kendisini de mahkum etmişler. II. Dünya savaşının ardından kapı restore edilmiş ve tekrar kullanıma açılmış.
Istanbul Kapısı
1750’lerde inşa edilen İstanbul (Stombol) kapısı
eskiden İstanbul’a giden yolun başlangıcı olduğu için bu isim verilmiş.
Sırbistan’da Osmanlı hâkimiyetinin bittiğini simgelemesi için şehrin
anahtarları Prens Mihailo’ya burada verilmiş.
Saat Kulesi ve Askeri Müze
Sahat kapısı ve Saat Kulesi’nin yapımına Avusturya’lılar
tarafından başlanmış olsa da bitişi 18. yy’da Türkler’in dönemine denk gelir.
Her iki yapının inşaası Venedikli Andreo Cornaro tarafından yapılmış. Kapının
üstündeki saat kulesi yapıldığı zamandan günümüze kadar otantik görünümünü
korumuş nadir yapılardan. Sahat Kapısı ve kuleyi geçtikten sonra yakında
bulunan Askeri Müze’nin sergisi olan tanklar, silahlar ve diğer askeri
malzemeleri görebilirsiniz.
Damat Ali Paşa Turbesi
Kapıdan geçtikten sonra genişçe bir park
görüyorsunuz. Damat Ali Paşa Türbesi parkta dikkatiniz çekiyor. 1717 yılında Petrovaradin’de Avusturyalılara
karşı savaşırken şehit olan “Mora Fatihi” Damat Ali Paşa için yapılmış.
Türbe ziyarete kapalı, pencerelerden içerisi
de görünmüyor.
ROMA DUVARI
Kalemeydan Parkı çevresinde bulunan Roma
Duvarı, Belgrad’a Singidunum denilen ve Romalılar tarafından yönetildiği
dönemde inşa edilmiş. Sayısız kereler tüm kale yıkılmış, tekrar kurulmuş ve
genişletilmiş.
Otantik bir yapıya sahip olan duvarda kullanılan taşlar bir çok kez karıştığı için ne zaman hangi seviyelerde olduğunu anlamak oldukça zor. Özellikle çok eski zamanlar hakkında duvarla ilgili kayıtlara ulaşmak oldukça zor.
Otantik bir yapıya sahip olan duvarda kullanılan taşlar bir çok kez karıştığı için ne zaman hangi seviyelerde olduğunu anlamak oldukça zor. Özellikle çok eski zamanlar hakkında duvarla ilgili kayıtlara ulaşmak oldukça zor.
Seyir Terası ve Victor Heykeli
Victor anıtı 1928 yılında Selanik cephesinin
yarıp geçilmesinin 10. yıldönümü amacıyla dikilmiş. Cephenin yarılmasının
ardından bir kaç gün içinde Bulgaristan ve Avusturya-Macaristan teslim olmuş.
Alman İmparatoru Wilhelm II 62,000 Sırp askerin savaşı tercih etmesini utanç olarak adlandırmış. I. Dünya savaşı ve Avusturya-Macaristan işgali süresince, erkek nüfusunun % 60’ı kadarı, 1,300,000 Sırp öldürülmüş.
Victor Anıtı Yugoslavya Krallığı’nın en büyük heykeltraşı olarak kabul gören Ivan Meštrović tarafından yapılmış. 14 metre yüksekliğinde bulunan, kaidesi taştan yapılan heykel elinde güvercin olan bir adamı temsil etmekte. Aslında belediye anıtı zamanında şehir merkezi olan Terazije Meydanı’na koymak istemiş. Anıtta bulunan erkek figürünün çok fazla çıplaklık içermesi Belgradlılar’ın bu isteğe karşı gelmesine sebep olmuş. Bu istek karşısında heykel şehrin gözlerden uzak bir noktası olan Kalemeydan Parkı’na konulmuş. Zamanında şehir merkezinde istenmeyen Victor Anıtı artık Belgrad şehrinin sembollerinden birisi haline gelmiş.
Alman İmparatoru Wilhelm II 62,000 Sırp askerin savaşı tercih etmesini utanç olarak adlandırmış. I. Dünya savaşı ve Avusturya-Macaristan işgali süresince, erkek nüfusunun % 60’ı kadarı, 1,300,000 Sırp öldürülmüş.
Victor Anıtı Yugoslavya Krallığı’nın en büyük heykeltraşı olarak kabul gören Ivan Meštrović tarafından yapılmış. 14 metre yüksekliğinde bulunan, kaidesi taştan yapılan heykel elinde güvercin olan bir adamı temsil etmekte. Aslında belediye anıtı zamanında şehir merkezi olan Terazije Meydanı’na koymak istemiş. Anıtta bulunan erkek figürünün çok fazla çıplaklık içermesi Belgradlılar’ın bu isteğe karşı gelmesine sebep olmuş. Bu istek karşısında heykel şehrin gözlerden uzak bir noktası olan Kalemeydan Parkı’na konulmuş. Zamanında şehir merkezinde istenmeyen Victor Anıtı artık Belgrad şehrinin sembollerinden birisi haline gelmiş.
Belgrad’ın en güzel manzaralarından biri hiç
süphesiz seyir terasında. Sava ve Tuna’nın kesiştiği nokta bir harika.
Japon Çeşmesi
Dört yüksek ve simetrik ağacın arasında
bulunan garip bir çeşme. Biri diğerinden büyük iki metal silindirden oluşan
çeşmenin büyüğünden küçüğüne su akıyor.2010 yılında Japon‐Sırp dostluğunu
geliştirmek amacıyla yapılmış. Hoş bir görüntü oluşturuyor.
Balıkçı Çeşmesi
Sırp heykeltraş Simeun Roksandić tarafından
yapılan çeşme 1907 yılında Londra Balkan Sergisinde yer almış. Roksandić’e
heykeli taşıyan geminin Belgrad’a dönerken battığı söylenmiş. Bunun üzerine
heykeltraş heykelin bir kopyasını daha yapmış. Böylece iki adet yapılan
heykelin ikinci kopyası Kalemeydan Parkı içinde orjinali ise Zagreb’te
bulunmaktadır.
Kalemeydan’da balıkçı çeşmesi önündeki parkta
dinlendikten sonra, ver elini Knez Mihailova caddesi.
Knez Mihailova Caddesi
1870 yılında şehir yöneticileri tarafından
Ulica Kneza Mihaila adı verilen caddenin tarihi Roma dönemine kadar
uzanmaktadır.1870’lerin sonlarında inşaa edilmiş bir çok tarihi binayı,
alışveriş merkezlerini, restoran ve kafeleri barındıran, araç trafiğine kapalı,
Belgrad’ın en eski ve değerli heykelleri ile yasalarla koruma altında bulunan
Knez Mihailova Caddesi Belgrad’ın en canlı merkezi konumundadır. Caddenin
bulunduğu alan Osmanlı döneminde bahçelerle bezenmiş sokaklar, çeşmeler,
camiler ve dükkanlar ile oldukça önemli bir merkez konumundaydı.
19. yüzyıl ortalarında Knez Aleksandar
Karadordeviç’in bahçesi caddenin yukarı kısmında yer almaktaydı. 1867 yılında
Emilijan Josimoviç tarafından Belgrad şehir planlaması kapsamında cadde yeniden
düzenlendi ve bugünkü haline kavuştu. Belgrad’ın en ünlü zengin iş adamları,
politik çevresi caddede inşaa edilen evleri satın alarak burada yaşamaya
başladı.
Bu cadde boyunca dümdüz yürüdüğünüzde sol
tarafınızda Trg Rebuplike’ye varıyorsunuz, yani özgürlük/cumhuriyet meydanına.
TRG REPUBLİKE (CUMHURİYET MEYDANI)
Trg Republike, “Gradska Kafana” (Şehir
restoranı), “Jadran” sineması, Devlet Tiyatrosu ve Sırbistan Orduevi arasındaki
alanı kaplayan meydan Belgrad gezilecek yerler arasında en popüler olanıdır.
Meydan günümüzdeki görünümüne 1866’da Stambol
(İstanbul) Kapısı’nın yıkımı ve 1869 yılında Devlet Tiyatrosu’nun inşaasından
sonra kavuşmuştur. Stambol Kapısı 18. yüzyılda bugünkü Prens Mihailo anıtı ile
Devlet Tiyatrosu arasındaki alanda Avusturyalı’lar tarafından inşa edilmiştir.
Belgrad’ın hendeklerle çevrelendiği dönemlerde en büyük ve ihtişamlı şehir
kapısıydı. Kapının üstünde bulunduğu İstanbul’a kadar uzanan yolun yapımından
sonra Stambol Kapısı olarak ismini kazanmıştır.
Günümüzde meydanın çevresinde bulunan çeşitli
kafeteryalar, belediye otobüslerinin ilk durakları, müze, tiyatro gibi
binaların varlığı ve Knez Mihailova caddesinin yakınında bulunması sebebiyle
çoğunlukla buluşma noktası olarak kullanılmaktadır.
Terazije Caddesi
Terazije 19. yüzyılın ilk yarısında kentsel
bir kimlik almaya başlamıştır. 1840'larda Prens I. Miloš Obrenović, Sırp zanaatkarlara,
özellikle demirci ve bakırcılara Türklerle çevrili
eski şehirden ayrılmalarını ve bugünkü meydanın olduğu bölgede evler ve
dükkanlar inşa etmesini emretti. Bu taşınma ayrıca yangınlarla mücadele eden
şehre kolaylık sağlamayı amaçlamış. Terazije, kelime anlamı itibariyle tam da
tahmin ettiğiniz gibi “terazi” anlamına geliyor. Osmanlı zamanında bu bölgede
şehre su sağlamak için inşa edilen su terazileri bulunuyormuş. Yüksek kulelere
gönderilen su bu kuleler sayesinde artan basınçla daha uzak yerlere gönderilebiliyormuş.
20. yüzyılın başlarına kadar şehrin sosyal ve kültürel merkezi olan Terazije,
lüks kafe ve restoranlar yanında ilk sinemanın da yapıldığı yermiş. Bu cadde
üzerindeki Hotel Moskov, hem görülmeye hem de cafesi soluklanmaya değer bir
yer. Sahipleri Bosko Tadic tarafından
boş arazisi 1890’ların sonunda Belgrad belediyesinden oldukça ucuza alınmış.
1900’lerin başında eşiyle birlikte yaşadıkları evi bu arsaya inşa etmişler.
Otel olması oldukça uzun bir hikaye çünkü Tadic öldükten sonra eşi mirastan men
edilmiş ve bina elden ele geçmiş, sonunda 1908 yılında Rossiya sarayı olarak
açılmış. Birinci dünya savaşında otel konumu sebebiyle oldukça önemli bir rol
oynamış
Eski ve Yeni Saray
1882‐84 yıllarına inşa edilen Eski Saray
(Stari Dvor) ünlü Obrenovi hanedanlığının resmi konutuymuş. Bir dönem geçici
parlamentoya da ev sahipliği yapan saray ikinci dünya savaşında, özellikle de 6
Nisan 1941 tarihli bombardımanda, önemli oranda hasar görmüş. Ana caddeye bakan
bölüm sütunlar ve heykellerle süslenmiş. Ayrıca oldukça dikkat çekici bir de
kulesi var. Bina bugün için Belediye Meclisine ev sahipliği yapıyormuş.
Aradaki minik parktan hemen sonra bu seferde
Beyaz Saray (Beli dvor) bizi bekliyor. Eski Saraydan daha sonra (1934‐1937)
inşa edildiği için Yeni Saray olarak da adlandırılan yapı diğeri kadar
gösterişli değil ama özellikle parka bakan taraftaki sütunlar oldukça dikkat
çekici. Diğerindeki gibi burada da sivri bir kule var. Başta Karaorevii
hanedanlığı, Tito ve Milosevic’e ev sahipliği yapan saray bugün
cumhurbaşkanının ofisi olarak kullanılıyormuş.
Tasmajdan (taş meydan) Parkı ve St. Mark Klisesi
Sırbistan’ın en büyük kiliselerinden birisi St
Mark Klisesi parkın hemen başında. Kızıl kiremit renkte bir bina. . 1835
yılında inşa edilen St. Mark Kilisesi 6 Nisan 1941 yılındaki Belgrad
bombardımanı sırasında hasar görmüştür. 1909 yılında kurulan ilk Sismoloji
İstasyonu günümüzde varlığını halen korumaktadır. 1835 yılında inşa
edilmiş olan daha küçük kilisenin yerine 1930’larda inşa edilen kilise, kırmızı
tuğlalar kullanılarak yapılmış.
Taşmeydan, Belgrad’ın ortasında, şehrin en
büyük parklarından birisi. Tarihçesi daha eskilere kadar gitse de Osmanlılar
zamanında burada taş ocakları bulunduğu için bu adı almış. Belgrad’daki pek çok
tarihi yapının ilk yapı taşlarının bu bölgedeki ocaklardan sağlandığı
söyleniyor. Parkın tarihsel anlamda da önemi var. 1806 sonbaharındaki Sırpların
Osmanlılara ilk isyanının lideri Karayorgi karargâhını buraya kurmuş. 1828
yılında mezarlığa çevrilen alan 20. yüzyılın başlarına kadar kullanıldıktan
sonra terkedilmiş. 1958’den itibaren şehir parkı olarak faaliyet gösteren park
2000’lerde yeniden düzenlenmiş. Çocuklar için oyun parkları çocukların
yaşlarına göre ayrılmış, bence gerçekten cok güzel bir düşünce bu.
Nikola Tesla Müzesi
Alternatif akımı bularak tüm yaşamı kökten
değiştiren, Sırp kahramanı olarak kabul edilen Nikola Tesla adına kurulmuş olan
müze Belgrad’ın en ilginç müzesi olarak kabul edilmektedir. Tesla’nın
birbirinden harika ve ilginç icatlarını barındıran müze turu esnasında rehberin
yüksek-frekans osilatörünü açması ile elinde tuttuğu ve hiç bir bağlantıya
sahip olmayan floresan tübünün bir anda ışıldaması en garip gösteri olarak
oldukça beğeni toplamaktadır. Elinizde bulunan ışıl ışıl floresan tüp adeta
Star Wars ışın kılıcı gibi görünmekte. Sırplar Nikola Tesla ile gurur duyuyor,
ancak kendisi tüm yaşamı boyunca Sırbıstan’a 1 kez gelmiş.
Sırp kökenli Amerikalı mucit, fizikçi ve
elektrofizik uzmanı. Aslında dünyadaki bilim ve teknoloji yapısını
tam anlamıyla 'kökünden' değiştirebilecek birçok 'kullanılan ve kullanılmayan' deneye/buluşa da
imza atmıştır. Özellikle 'elektriğin kablosuz taşınabilmesi' gibi bir buluşu ve
bunu kanıtlaması onun ne kadar benzersiz bir mucit olduğunu açıklar. Thomas
Edison ile arasında amansız bir bilimsel mücadele geçmiştir. Elektrik üzerine
yaptığı sayısız deneyler ve buluşlar vardır. 7 Ocak 1943 itibarıyla, yirmi altı
ülkede kendisine ait üç yüze yakın patenti bulunmaktaydı. New York'da
ve çoğu eyalette 10 Temmuz, Tesla Günü olarak kutlanır. Manhattan'da
40.Sokak ve 6.Cadde köşesine ismi verilmiştir. Time dergisi 1931
yılında, Tesla'nın doğumunun 75. yıldönümünde kapak resmi olarak onu seçmiştir.
Yugoslavya Savunma Bakanlığı Binası
1963 yılında birbirine simetri iki aynı
binadan oluşan yapı adeta cadde tarafından ikiye ayrılıyor. Proje
oluşturulurken cadde nehir olarak düşünülmüş ve kanyon havası yaratılmış. Önce
karşı taraftaki bina dikkatimizi çekti, hemen sonra da tam karşısındaki diğeri.
Gelişmiş devletlerin hoşgörüsü ile bölge kana bulandıktan sonra nihayet 1999'da
aralıklarla yaklaşık bir buçuk ay süren NATO bombardımanında Belgrad'daki Savunma
Bakanlığı binası kullanılmaz hale gelmiş. Aradan bu kadar yıl geçmiş olmasına
rağmen Sırplar burayı restore etmemişler. Sırf ibret olsun diye böyle
tuttuklarını okumuştum. Zira onlar NATO'nun kendilerine haksızlık yaptığını
savunuyorlar.
Aziz Sava Katedrali
Belgrad’ın en göz alıcı ve büyük
sembollerinden birisi olarak kabul edilen Aziz Sava Katedrali (Hram Svetog
Save) Aziz Sava, Sırp Ortodoks Kilisesinin kurucusuymuş. Hanedan mensubu
olmasına rağmen manevi duyguları ağır basmış ve kendini dine vermiş. Herkesin
saygı duyduğu bu azizin anısına yapılan katedralin hikayesi bizim açımızdan da
önemli. Sadrazam Sinan Paşa 1595’deki ayaklanma sırasında isyancılara sıkı bir
ders vermek istemiş ve Aziz Sava’nın kemiklerinin saklandığı sandığı Mileševa
Manastırından getirtmiş ve bugün katedralin bulunduğu Vraar tepesinde
yaktırmış. Yüzyıllar geçmiş olsa bile bu olay unutulmamış (ya da
unutturulmamış) ve 1895 yılında bir dernek kurulmuş. Bu derneğin girişimleri ile
önce olayın geçtiği yerde küçük bir kilise yapılmış ama yetersiz gelmiş olacak
ki 1935 yılında Ortodoks aleminin en büyük kiliselerinden birisinin yapımına
başlanmış. 2. Dünya Savaşı ve komünist rejim inşaatı kesintiye uğratmış ve 1985
yılında yeniden başlamış. Bugün için dışarıdan baktığınızda tamamlanmış gibi
gözükse de aslında çalışmalar halen sürüyor. Bu arada bir yandan da ibadet
devam ediyor. Tamamlandığında 10.000 kişi kapasiteli devasa bir kompleks
olacakmış. Katedrale uzaktan baktığınızda Ayasofya’yı andırıyor. İnşaat devam
ettiği için pek çok noktasında iskeleler kurulmuş. Katedralin dış tarafında
oldukça güzel düzenlenmiş geniş bir park var. Bir bölümünde havuzların
bulunduğu yolun devamındaki minik bir tepelikte Karayorgi’nin heykeli
bulunuyor. Bir diğer köşede de Milli Kütüphane var.
Zemun bölgesi ve Gardus kulesi
Eğer Belgrad’da vaktiniz coksa, biraz gidip
Tuna tarafını göreyim derseniz, Zemun bölgesi görülmeye değer. Özellkle Gardus
kulesinden manzara bir harika. Merkezden kalkan 83 no.lu otobüs ile Zemun’a
gidilebiliyor ve Glavna’da otobüsten iniliyor. Tepeye doğru yürüdüğünüz
sokaklar bana Büyükada sokaklarını anımsattı. Zemun, 1930’lara kadar ayrı bir
ilçeyken şimdilerde Belgrad’ı oluşturan 17 belediyeden birisi. Artık şehir
büyüdüğü için Belgrad’la birleşmiş resmen. Gardos Tepesi aslında Zemun’un en eski
yerleşim noktalarından birisi. Nehre ve şehre hakim noktada bulunduğu için 9.
yüzyılda bir kale inşa edilmiş ancak bugünkü surlar ise 15. yüzyıldaki
tahkimattan kalanlarmış. Kale kalıntılarının tam ortasında Gardos Kulesi ya da
diğer adıyla Hunyadi Yanoş Kulesi yer alıyor. Macaristan devletinin bininci
yılı anısına 1896 yılında yapılan kule uzun yıllar yangın kulesi olarak da
kullanılmış. Gardos tepesinden nefis bir Zemun ve Tuna manzarası var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder